Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors

Gastrit Nedir?

Gastrit, mide zarının iltihaplanması, tahrişi veya erozyonu sonucu meydana gelen ve karın ağrısı, mide bulantısı, kusma, hazımsızlık gibi belirtilerle kendini gösteren bir mide rahatsızlığıdır. Gastritin türleri arasında akut ve kronik formalar bulunmaktadır. Bu rahatsızlık bazı enfeksiyonlar, ağrı kesicilerin uzun süreli kullanımı, kötü beslenme alışkanlıkları ve aşırı alkol tüketimi gibi etkenlerle tetiklenebilir. Gastritin erken teşhis edilmemesi veya tedavi edilmemesi durumunda, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek bir risk taşıyabilir. Bu nedenle gastrit belirtileri fark edildiğinde uzman bir doktora danışmak önemlidir.

Gastrit Nedir?
Gastrit Çeşitleri Nelerdir?
Gastrit Neden Olur?
Gastrit Belirtileri Nelerdir?
Gastrite Ne İyi Gelir?
Gastrit Nasıl Teşhis Edilir?
Gastrit Tedavisi Nasıl Yapılır?
Gastrit Hakkında Sık Sorulan Sorular

Gastrit Nedir?

Gastrit, mide zarının zayıflamasına ve tahriş olmasına yol açan bir rahatsızlıktır. Bu durum, mide zarını koruyan ve sindirim sıvılarının mide zarına zarar vermesini engelleyen mukus tabakanın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Mide zarı, mideyi çeşitli tehlikelere karşı koruyan bir bariyer görevi görür. Ancak enfeksiyonlar, bazı ilaçların uzun süreli kullanımı, yoğun sigara ve alkol tüketimi, sağlıksız beslenme alışkanlıkları gibi etkenler, bu koruyucu zarı zayıflatıp tahriş edebilir.

Gastrit, akut ve kronik olmak üzere iki temel türe ayrılır. Her iki tür de mide ve sırt ağrısı, mide yanması, iştah kaybı, mide bulantısı ve kusma gibi belirtilere neden olabilir. Akut gastrit, ani ve şiddetli bir şekilde ortaya çıkarken, kronik gastrit daha uzun bir süreç içinde gelişir. Kronik gastrit, erken tedavi edilmezse ciddi sağlık sorunlarına zemin hazırlayabilir. Gastrit, diyet değişiklikleri ve yaşam tarzı ayarlamalarıyla tedavi edilebileceği gibi vakaya göre doktor gözetiminde medikal tedavi gerektirebilir.

Gastrit Çeşitleri Nelerdir?

Gastrit, kısa süreli, ani ve şiddetli bir şekilde ortaya çıktığında “akut gastrit” olarak adlandırılırken, uzun süre devam eden durumlara ise “kronik gastrit” denir. Akut gastrit, mide zarındaki şiddetli iltihaplanmaların bir sonucu olarak ani başlayan bir durumdur ve mide ağrısı, mide bulantısı, hazımsızlık, mide şişkinliği, ve mide ekşimesi gibi belirtilerle kendini gösterir.

Kronik gastrit ise uzun süre devam eden bir gastrit türüdür ve belirtileri arasında erken doyma hissi, bulantı, kilo kaybı, ağızda kötü tat, artmış tükürük salgısı yer alır. Kronik gastriti akut gastrit’ten ayıran temel fark, kronik gastritin mide ağrısına yol açmamasıdır. Kronik gastrit, otoimmün, bakteriyel ve C tipi gastrit olmak üzere üçe ayrılır. Otoimmün gastrit, bağışıklık sisteminin mide mukoza hücrelerine saldırması sonucu ortaya çıkar. Bakteriyel gastritte ise sorumlu etken genellikle Helicobacter pylori bakterisidir. C tipi gastrit ise uzun süreli ilaç kullanımı sonucu meydana gelebilir.

Antral gastrit, genellikle mide çıkışının hemen önceki bölgesi olan antrumda meydana gelir. Bu gastrit türü, akut veya kronik formlarda ortaya çıkabilir ve antrum bölgesinin iltihaplanması veya tahrişi olarak kabul edilir. Antral gastritin belirtileri arasında yemek sonrası tokluk veya şişkinlik hissi, iştah kaybı, mide bulantısı ve mide ülseri bulunabilir.

Gastrit Neden Olur?

Gastritin en yaygın nedenlerinden biri, yetersiz el yıkama alışkanlığı sonucu ortaya çıkan Helicobacter pylori adlı bakteri kaynaklı enfeksiyondur. Ayrıca gastrit oluşumunda etkili olan nedenler arasında aşırı mide asidi üretimi, çeşitli enfeksiyonlar, sigara ve alkol tüketimi, kötü beslenme alışkanlıkları ve stres de bulunmaktadır. Hafif gastrit durumları bireysel önlemlerle iyileşebilirken, kronik gastrit vakaları daha yüksek riskler içerebilir. Bu nedenle bir sağlık profesyoneli ile görüşmek önemlidir.

Helicobacter pylori bakterisinin neden olduğu gastrit, ayrıca aşağıdaki faktörlere de bağlı olabilir:

Helicobacter pylori bakterisi kaynaklı enfeksiyon
Ağrı kesicilerin uzun süreli kullanımı
Yoğun alkol ve sigara tüketimi
Düzensiz ve kötü beslenme alışkanlıkları
Kronik safra reflüsü
Gıda zehirlenmeleri
Stres
Yaşlılık
Travmatik yaralanmalar
Geçirilen bazı ameliyatlar
HIV, Crohn hastalığı veya çölyak gibi bazı sağlık sorunları
B12 vitamini eksikliği
Kemoterapi ilaçları veya radyasyon tedavisi
Bu faktörler, gastritin farklı türlerini tetikleyebilir ve tedavi yaklaşımını etkileyebilir.

Gastrit Belirtileri Nelerdir?

Yemek sonrası karnın üst kısmında şiddetli ve yanıcı ağrı veya hazımsızlık hissi, gastritin en yaygın ve erken belirtisi olarak kabul edilir. Diğer yandan sırt ağrısı, mide bulantısı, kusma, şişkinlik, geğirme, iştah kaybı gibi belirtiler de gastritin belirti listesinde yer alır. Genellikle yemek sonrası ortaya çıkan gastrit belirtileri şunlar olabilir:

Mide ve karın ağrısı
Sırt ağrısı
Mide bulantısı ve kusma
Mide yanması
Hazımsızlık
İştah kaybı
Yemek sonrası midede şişkinlik hissi
Geğirme ve hıçkırık
Kilo kaybı
Eğer mide astarında kanama varsa, kusmuk veya dışkıda kan

Sinirsel gastritin belirtileri ise stres ve duygusal sıkıntılardan kaynaklanır. Bu stres durumu mide ağrısı, yanma ve bulantıya yol açabilir. Sinirsel gastritin en yaygın belirtileri şunlardır:

Üst karın bölgesinde, kaburgaların altında ağrı
Mide yanması
Mide bulantısı ve kusma
İştah kaybı
İştahsızlık nedeniyle kilo kaybı
Dışkıda kanama

Gastrite Ne İyi Gelir?

Mide zarının iltihaplanması, yani gastrit, bazı doğal yöntemlerle hafifletilebilir ve belirtiler azaltılabilir. Gastrite iyi gelen yiyecekler ve içecekler, aşağıdaki gibidir:

  1. Sarımsak Özü: Sarımsak, helicobacter pylori bakterisinin neden olduğu gastrite karşı iyi gelen bir besindir. Çiğ sarımsağı ezilmiş formda tüketebilirsiniz.
  2. Probiyotik Gıdalar: Yoğurt, kefir ve lahana turşusu gibi probiyotik gıdalar, sindirimi artırıp bağırsak sağlığına katkı sağlar ve gastrit tedavisinde önerilir.
  3. Taze Meyve ve Sebzeler: Brokoli, elma püresi, havuç, yaban mersini, çilek, fasulye ve yeşil yapraklı sebzeler gibi taze meyve ve sebzeler, gastrite iyi gelir.
  4. Lif İçeren Besinler: Tam tahıllı gıdalar, sebzeler, baklagiller, fındık ve omega-3 açısından zengin balıklar gibi lif içeren besinler, gastrite karşı faydalıdır.
  5. Omega-3 Açısından Zengin Balıklar: Somon, sardalya gibi omega-3 yağ asitleri açısından zengin balıklar, gastrit semptomlarını hafifletebilir.
  6. Zencefil ve Zerdeçal: Zencefil ve zerdeçal, gastrite bağlı mide tahrişini ve iltihaplanmayı azaltabilir. Aynı zamanda antibakteriyel özelliklere sahiptirler.
  7. Meyan Kökü veya Rezene: Meyan kökü, mideyi rahatlatıcı etkilere sahip bir bileşik içerir ve gastrite iyi gelebilir. Rezene çayının da gastrite karşı rahatlatıcı etkileri olduğu gözlemlenmiştir.
  8. Düşük Posalı Sebze Suları: Asit içeriği düşük sebze suları, gastrite karşı çözüm olabilir. Havuç, kabak, salatalık, patates, brokoli, kuşkonmaz gibi sebzeleri içeren sular bu amaçla kullanılabilir.
  9. Kafeinsiz, Gazsız İçecekler ve Çaylar: Kafeinsiz içecekler, kızılcık suyu, elma sirkesi, pancar suyu, papatya çayı ve yeşil çay, gastritin neden olduğu rahatsızlıkları hafifletebilir.
  10. Esansiyel Yağlar: Nane, zencefil, karanfil gibi esansiyel yağlar, gastrit tedavisinde doktor tavsiyesiyle kullanılabilir.

Gastritin daha da kötüleşmemesi için aşağıdakilerden kaçınılmalıdır:

**- Kızartılmış Yiyecekler

Baharatlar
Kafeinli İçecekler (Kahve)
Sigara ve Alkol
Süt ve Süt Ürünleri
Yüksek Asitli Domates
İşlenmiş ve Paketli Gıdalar

Bu önerilere uyarak gastrit belirtilerini hafifletebilir ve rahatlayabilirsiniz. Ancak şiddetli gastrit durumlarında doktora danışmanız önemlidir.

Gastrit Nasıl Teşhis Edilir?

Gastroenteroloji uzmanları, hastaların sağlık öykülerini detaylı bir şekilde dinlerler. Hastanın yeme ve içme alışkanlıkları, sigara ya da alkol tüketimi, tıbbi geçmişi, kullandığı ilaçlar ve şikayetleri özenle gözden geçirilir. Daha sonra fiziksel muayeneye geçilir. Fiziksel muayene sırasında, hastanın karın ve mide bölgesinde dokunmaya hassas olup olmadığı dikkatlice incelenir ve kesin bir teşhis koymak amacıyla endoskopi yöntemi kullanılır. Endoskopi, hastanın ağzından girilen, ucunda bir ışıklı kamera bulunan bir tüp şeklindeki bir cihazla midesine ulaşmayı sağlar. Endoskopi sırasında mideden doku örnekleri alınabilir.

Ayrıca, vücuttaki iltihapları ve patojenleri belirlemek için bazı kan testleri istenebilir. Dışkı tetkikleri de kullanılarak gastrit teşhisi kesinleştirilebilir. Bu yöntemler, hastaların gastrit durumlarını doğru bir şekilde değerlendirmek ve uygun tedaviyi belirlemek için önemlidir.

Gastrit Tedavisi Nasıl Yapılır?

Gastrit tedavisi, öncelikle altta yatan nedenin tespit edilmesi ve buna göre bir tedavi yaklaşımının benimsenmesi gerektiği bir süreçtir. Gastrit hastalığının etkili bir şekilde tedavi edilebilmesi için bireyin yaşam tarzı değişiklikleri yapması, önerilen diyeti uygulaması ve gerekli ilaç tedavisini alması önemlidir.

Gastrit tedavisinde kullanılan yöntemler şunlardır:

Bakteriyel enfeksiyonları önlemek için antibiyotik ilaçlar kullanılabilir.
Mide asidi üretimini engelleyen ilaçlar gastritin semptomlarını hafifletmede etkili olabilir.
Gastrite neden olan ağrı kesicilerin kullanımının kesilmesi gerekebilir.
Diyet programında değişiklikler yapılmalıdır. Örneğin, daha küçük öğünler halinde yavaş ve düzenli yemek yemek, kızarmış gıdaları, baharatları ve yüksek asit içeren yiyecekleri tüketmemek önemlidir.
Sigara ve alkol tüketiminin bırakılması, gastritin iyileşme sürecine katkı sağlar.
Strese bağlı gastriti yönetmek ve ruh sağlığını iyileştirmek de tedavinin bir parçası olabilir.

Gastrit tedavisi, hastanın belirtilerine, gastritin türüne ve şiddetine bağlı olarak kişiye özgü olarak belirlenir. Bu nedenle doktor gözetiminde uygulanan bir tedavi planı gereklidir. Tedaviye uyum sağlayarak, yaşam tarzı değişikliklerini kabul ederek ve önerilen ilaçları düzenli olarak kullanarak gastrit tedavisinde başarı sağlanabilir.

Gastrit Hakkında Sık Sorulan Sorular

Gastrit tehlikeli mi?

Gastrit aniden gelişebileceği gibi zamanla yavaşça belirtilerini gösterebilir. Bu tür durumlar gastritin mide kanseri riskini artırabileceği anlamına gelir. Ancak pek çok insan için gastrit ciddi bir sorun olmayabilir ve uygun tedavi ile hızla iyileşebilir.

Gastrit kendi kendine geçer mi?

Gastrit genellikle kendi kendine geçebilir. Ancak semptomlar bir haftadan daha uzun sürerse, katranlı kusma veya ateş gibi belirtiler görülüyorsa, kesinlikle bir doktora başvurmak önemlidir.

Maden suyu gastrite iyi gelir mi?

Maden suyunun mideyi rahatlattığı bilinmektedir. Özellikle ana öğünlerden sonra içilen maden suyu, gastrit oluşumunu azaltabilir ve gastrit kaynaklı rahatsızlıkları yarıya indirmeye yardımcı olabilir.

Gastriti olanlar ne yemeli?

Gastriti olan kişiler için sağlıklı beslenme çok önemlidir. Bu kişiler taze meyve-sebzeler, lifli gıdalar, tam tahıllı besinler, yoğurt ve kefir gibi probiyotik gıdalar, balık-tavuk gibi hafif protein kaynakları ve kafeinsiz, gazsız içecekler tüketebilirler. Bu besinler gastrit semptomlarını hafifletebilir ve mide sağlığını destekleyebilir.

Gastrit kilo kaybı yapar mı?

Gastriti olan kişiler, mide bulantısı, kusma ve iştah kaybı gibi semptomlar yaşadıklarından dolayı vücut ağırlığında kayıplar yaşayabilirler. Bu belirtiler gastritin etkisiyle kişinin kilo kaybetmesine neden olabilir.

Gastrit psikolojik mi?

Yoğun stres altında yaşayan kişilerde gastrit riski artabilir. Bununla birlikte, semptomlar ve gastritin ciddiyeti dikkate alındığında, altında yatan neden sadece stres olmayabilir.

Kalp romatizması nasıl tedavi edilir?

Romatizmal kalp hastalığı, romatizmal ateşin etkisiyle kalp kapakçıklarının kalıcı hasar gördüğü bir durumu ifade eder. Bu hasar, tedavi edilmemiş veya yeterince tedavi edilmemiş streptokok enfeksiyonu sonrasında kısa bir süre içinde başlayabilir. Bağışıklık sistemi tepkisi, vücutta devam eden ve kalp kapakçıklarına zarar verebilecek iltihabi bir sürece yol açar. Enfeksiyonun ve iltihabın hızla kontrol altına alınması ve uygun tedavinin uygulanması, kalpte kalıcı hasarın önlenmesi için hayati önem taşır.

Kalp romatizması nedir?
Kalp romatizması hangi yaşlarda görülür?
Kalp romatizması nasıl gelişir?
Romatizmal ateşin belirtileri nelerdir?
Romatizmal kalp hastalığı nasıl teşhis edilir?
Kalp romatizması nasıl tedavi edilir?
Kalp romatizması hakkında sık sorulan sorular

Kalp romatizması nedir?

Akut romatizmal ateş, kalp, eklemler, beyin ve cilt dahil olmak üzere birçok sistemi etkileyebilen bir hastalıktır. Streptokoksik boğaz, kızıl veya cilt enfeksiyonları uygun şekilde tedavi edilmezse, romatizmal ateş gelişebilir. Kalp romatizması, kalp kapakçıklarının romatizmal ateş nedeniyle kalıcı olarak hasar gördüğü bir durumu ifade eder.

Kalp romatizması hangi yaşlarda görülür?

Romatizmal ateş, genellikle 5 ila 15 yaş arasındaki okul çağındaki çocuklarda daha yaygın olarak görülen bir hastalıktır. Bu hastalık, 3 yaşından küçük çocuklarda ve yetişkinlerde oldukça nadir olarak görülür.

Kalp romatizması nasıl gelişir?

Romatizmal ateş, büyük insan gruplarının bir araya geldiği kalabalık ortamlarda bulaşma eğiliminde olan bulaşıcı hastalıklar arasında yer almaktadır. Bu tür enfeksiyonlar, boğaz ağrısı, kızıl, impetigo gibi enfeksiyonlarla ilişkilendirilir ve romatizmal ateş riskini artırabilir. Romatizmal ateş, daha önceki bir enfeksiyona bağışıklık tepkisi olarak ortaya çıkabilir. Semptomları kişiden kişiye değişebilir ve genellikle streptokok boğaz enfeksiyonundan sonra 1 ila 6 hafta içinde başlar.

Romatizmal kalp hastalığı ise kalp kapakçıklarının romatizmal ateş nedeniyle kalıcı olarak hasar gördüğü bir durumu ifade eder. Bu hasar, genellikle tedavi edilmemiş streptokok boğaz veya kızıl enfeksiyonlarından sonra kısa bir süre içinde gelişebilir. İnsan vücudu, enfeksiyona karşı doğal bir bağışıklık tepkisi verir, ancak bu tepki bazen kalp kapakları üzerinde hasara yol açabilir. Enfeksiyon bazen hafif belirtilerle seyredebilir veya kişi doktora gitmeden önce bir süre fark edilmeyebilir.

Romatizmal ateş bulaşıcı değildir, yani kişiden kişiye geçmez. Bu, bir enfeksiyonun kendisi değil, enfeksiyon sonrası gelişen bir bağışıklık tepkisidir. Ancak A grubu streptokok enfeksiyonu taşıyan kişiler, bu bakterileri başkalarına bulaştırabilirler.

Romatizmal ateşin belirtileri nelerdir?

Ateş romatizması, ağrılı ve hassas eklemlere yol açan bir durumdur ve en sık dizler, ayak bilekleri, dirsekler ve bilekler gibi bölgeleri etkiler. Eğer kalpte hasar varsa, kalp yetmezliği belirtileri olarak göğüs ağrısı, nefes darlığı ve hızlı kalp atışı gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Yorgunluk, Kore hastalığına benzer belirtiler (sarsıntılı ve kontrol edilemeyen vücut hareketleri) ve nadiren eklem yakınlarında ağrısız nodüller veya merkezi şeffaf halkalı pembe döküntüler görülebilir.

Eğer bir kişinin romatizmal ateş sonrası romatizmal kalp hastalığı gelişmişse, yeni bir kalp üfürümü, kalbin büyümesi ve kalbin etrafındaki sıvının izlenebilir hale gelmesi gibi belirtiler ortaya çıkabilir.

Romatizmal kalp hastalığı nasıl teşhis edilir?

Romatizmal kalp hastalığı olan bireyler genellikle yakın zamanda bir streptokok enfeksiyonu geçirmiştir. Bu nedenle, streptokok enfeksiyonunun varlığını tespit etmek için boğaz kültürü veya kan testi gibi yöntemler kullanılabilir. Fiziksel muayene sırasında bir kişide üfürüm veya sürtünme sesi duyulabilir. Üfürüm, hasar görmüş kalp kapakçıklarından kaynaklanan kan akışının hız değiştirmesinden kaynaklanırken, sürtünme, iltihaplı kalp dokularının sürtünmesi veya birbirine temas etmesi durumunda ortaya çıkar.

Detaylı bir fiziksel muayene sonrasında romatizmal kalp hastalığını teşhis etmek için kullanılan testler arasında şunlar yer almaktadır:

Kan Testi: Yakın zamanda A grubu streptekok enfeksiyonu geçirilip geçirilmediğini belirlemek için yapılan bir kan testidir. Bu test, enfeksiyona karşı üretilen antikorları araştırır.

Ekokardiyogram (EKO): Bu test, kalbin odalarını ve kapakçıklarını ayrıntılı bir şekilde değerlendirmek için kullanılır. Hasarlı kapakçıklardan kaynaklanan kanın geri akışı, kalp çevresinde sıvı birikimi veya kalp büyümesi gibi sorunlar bu testle tespit edilebilir. Kalp kapakçığı sorunlarını tanılamak için en yaygın kullanılan testtir.

Elektrokardiyogram (EKG): Bu test, kalpte anormal ritimleri (aritmiler) gösterir. Ayrıca bazen kalp kası hasarını tespit etmeye yardımcı olabilir.

Kardiyak Manyetik Rezonans (MR): Gerektiğinde, kalp kapakçıkları ve kalp kasıyla ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşmak için kullanılabilir.

Bu testler, romatizmal kalp hastalığının teşhisinde önemli bir rol oynar ve hastanın durumunu daha iyi anlamak için kullanılır.

Kalp romatizması nasıl tedavi edilir?

En iyi tedavi, romatizmal ateşi önlemektir, çünkü romatizmal ateş, romatizmal kalp hastalığının temel nedenlerinden biridir. Romatizmal ateşi önlemek için atılması gereken ilk adım, streptokok enfeksiyonlarını uygun antibiyotiklerle tedavi etmektir. Antibiyotikler, genellikle streptokok enfeksiyonlarını tedavi edebilir ve romatizmal ateşin ortaya çıkmasını engelleyebilir. Ayrıca, iltihabı azaltmak ve kalp hasarı riskini azaltmak amacıyla anti-enflamatuar ilaçlar da kullanılabilir. Eğer kalp yetmezliği gelişirse, tedavi için ek ilaçlar gerekebilir.

Romatizmal ateşi olan kişilere, tekrarlayan enfeksiyonları önlemek ve daha fazla kalp hasarı riskini azaltmak için kalp kapak hasar seviyesine bağlı olarak ömür boyu veya belli bir süre (örneğin 40 yaşına kadar) antibiyotik tedavisi uygulanabilir. İltihabı azaltmak için aspirin, steroidler veya steroid olmayan ilaçlar da kullanılabilir.

Kalp hasarı gelişen kişilerde tedavi, romatizmal ateşin kalp kapakçıklarına verdiği hasara bağlı olarak değişir. Ciddi vakalarda tedavi, ciddi şekilde hasar görmüş bir kapakçığın onarılması veya değiştirilmesi gerekebilecek cerrahi operasyonları içerebilir.

Kalp romatizması hakkında sık sorulan sorular

Romatizmal kalp hastalığının komplikasyonları nelerdir?

Kalp yetmezliği, genellikle ciddi bir şekilde daralmış veya sızdıran bir kalp kapağı kaynaklı olabilir. Bakteriyel endokardit, kalbin iç zarının enfeksiyonu olarak bilinir ve romatizmal ateş kalp kapakçıklarına zarar verdiğinde ortaya çıkabilir. Romatizmal kalp kapak hastalığına sahip olan kadınlar, hamilelik öncesinde, kapak hasarının derecesine göre, takip eden doktorlarıyla bir plan yapmalıdır.

Kalp romatizması önlenebilir mi?

Romatizmal kalp hastalığı, streptokok enfeksiyonlarının önlenmesi veya tedavi edilmesi ile önlenebilir. Kendinizi birkaç gün sonra daha iyi hissetseniz bile, reçete edilen antibiyotiği düzenli olarak almak ve önerildiği gibi tedaviyi tamamlamak çok önemlidir. Tedavi edilmemiş veya yetersiz tedavi edilmiş streptokok enfeksiyonları, kişiyi yüksek risk altına sokar. Tekrarlayan streptokoksik boğaz enfeksiyonlarına yakalanan çocuklar, romatizmal ateş ve romatizmal kalp hastalığı açısından en fazla risk altındadır. Geçmişte romatizmal ateşi olan birinin tekrar boğaz ağrısı, kızıl veya cilt hastalığı geçirmesi durumunda romatizmal ateşe yakalanma olasılığı daha yüksektir. Romatizmal kalp kapak hastalığı tanısı konmuş hastalar, belirli aralıklarla kalbin ve kapakçıkların durumunu kontrol etmek üzere izlenirler. Kalp hasarının derecesine bağlı olarak bazı aktivite kısıtlamaları olabilir.

Obezite nedir? tedavisi nasıl olur?

Obezite, vücutta sağlığı olumsuz etkileyebilecek şekilde aşırı yağ birikmesi durumunu ifade eder. Obezite, diyabet, kalp hastalıkları, infertilite, kanser gibi bir dizi sağlık sorununun riskini artırabilir. Ancak, obezite tedavi edilebilen bir durumdur. Obeziteye neden olan faktörler arasında aşırı ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam tarzı, genetik yatkınlık ve hormonal faktörler yer alır. Obezitenin etkilerini tersine çevirmek ve sağlıklı bir yaşam tarzına dönüş yapmak deneyim ve bilgi gerektirir.

Obezite nedir?

Obezite, bir kişinin vücut yağ kitlesinin, yağsız vücut kitlesine oranının anormal derecede yüksek olduğu bir durumu ifade eder. Diğer bir deyişle obezite, kişinin boyuna göre aşırı kilolu veya aşırı yağlı olduğu bir durumu ifade eder. Obezite, dünya genelinde ve ülkemizde hızla artan bir sağlık sorunudur. Obezite oranları her geçen gün yükselmektedir. Obezite, yaşam süresinin uzamasıyla birlikte önem kazanan ve insanların yaşam kalitesini düşürebilen bir sağlık sorunudur. Bu nedenle obezite ciddi bir şekilde ele alınmalı ve tedavi edilmelidir.

Obezite belirtileri nelerdir?

Obezitenin ilk belirtisi, vücuttaki yağ oranının artmasıdır. Obezite teşhisi, vücut kitle indeksi (VKİ) veya Beden Kitle İndeksi (BKİ) adı verilen bir ölçü ile konulur. BKİ hesaplaması, vücut ağırlığının kilogram olarak boyun metre cinsinden karesine bölünmesi ile yapılır. Örneğin, 75 kilogram ağırlığındaki bir kişinin, 1.70 metre boyundaki bir kişi ile obezite hesabı şöyle yapılır:

75 kilogram / (1.70 m * 1.70 m) = 25,95 (Toplu veya fazla kilolu)

Aynı şekilde, 90 kilogram ağırlığındaki bir kişi için obezite hesaplaması şu şekildedir:

90 kilogram / (1.70 m * 1.70 m) = 31,14 (Obezite – Diyabet ve diğer hastalıklar için risk)

BKİ, aşağıdaki sınıflandırmaya göre incelenmiştir:

Zayıf: 18,5’in altında
Normal: 18,5-24,9
Toplu veya fazla kilolu: 25-29,9 (Hafif artmış diyabet ve kalp hastalığı riski)
Obezite 1: 30-34,9 (Diyabet ve diğer hastalık riskleri giderek artar)
Obezite 2 (Morbid obezite): 35-39,9
Obezite 3 (Süper morbid obezite): 40 ve üstü (Ölümcül hastalık riski)

BKİ’nin 30’un üzerinde olması obezite olarak kabul edilir. 40’ın üzerinde olması morbid obezite ve 50’nin üzerinde olması süper morbid obezite olarak sınıflandırılır. Obeziteye sahip kişilerde horlama, aşırı terleme, uyku apnesi, eklem ve sırt ağrıları, cilt tahrişi nedeniyle enfeksiyonlar ve en ufak fiziksel aktivitede nefessiz kalma gibi belirtiler görülebilir.

Obezite neden olur?

Obezitenin birçok nedeni vardır, ancak bu hastalığın gelişiminde en büyük etkenler hareketsiz yaşam tarzı ve sağlıksız beslenmedir. Obeziteye neden olan faktörleri aşağıda sıralayabiliriz:

Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları.
Fiziksel aktivite eksikliği.
Yaş, cinsiyet, eğitim seviyesi, sosyo-kültürel etkenler ve gelir durumu gibi sosyal faktörler.
Hormonal ve metabolik etkenler.
Genetik ve psikolojik etkenler.
Sık aralıklarla çok düşük kalorili diyetler uygulama.
Sigara ve alkol kullanma alışkanlığı.
Kullanılan bazı ilaçlar (örneğin antidepresanlar).
Doğum sayısı ve doğum aralığının sık olması.
Anne sütünün yetersiz alınması.

Obezite, bu faktörlerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkabilen bir sağlık sorunudur. Obeziteye karşı bilinçli beslenme, düzenli egzersiz ve sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, bu hastalığın kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir.

Obezite teşhisi nasıl konulur?

Obezite teşhisi genellikle Beden Kitle İndeksi (BKİ) hesaplamalarına dayanır. Bununla birlikte, hastanın öyküsü ve yaşadığı problemler de doktor tarafından dikkate alınır. BKİ’nin yanı sıra bel çevresi ölçümü de önemlidir, çünkü obeziteye bağlı oluşabilecek hastalık riskini değerlendirmeye yardımcı olur.

Obeziteye bağlı olarak gelişebilecek hastalıklar şunlar olabilir:

Tip 2 diyabet
Yüksek tansiyon
Kan yağları ve kolesterol yüksekliği
Karaciğer yağlanması
Kalp-damar hastalıkları, damar sertliği gibi
Eklem problemleri
Uyku apnesi
Kadınlarda yumurtalık kistleri ve buna bağlı adet düzensizlikleri
Aşırı tüylenme
Erkek çocuklarda gömük penis ve hormonal bozukluklar
Depresyon
Bazı kanser türleri

Obezite, bu hastalıkların riskini artırabilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle obezite teşhisi konulduğunda, hastanın yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları üzerinde çalışmak önemlidir. Sağlıklı bir kiloya ulaşmak ve obeziteye bağlı hastalık riskini azaltmak için doktorun önerdiği tedavi yöntemlerini takip etmek önemlidir.

Obezite tedavisi nasıl olur?

Obezite, temelde vücudun harcadığı enerji ile alınan enerji arasındaki dengenin bozulmasından kaynaklanır. Bu denklemde, eğer kişi bedeninin ihtiyaç duyduğu enerjiden fazlasını alıyorsa, bu fazla enerji depolanır. Genetik veya metabolik bir hastalık durumu dışında, obezitenin temel nedeni ya fazla yemek yeme, düşük fiziksel aktivite ya da her ikisinin birleşimidir.

Obezite tedavisinin ilk seçeneği, tıbbi beslenme danışmanlığıdır. Bu noktada, kişinin ihtiyaçlarına göre, kalori alımının kaynakları ve sıklığı özel olarak belirlenmelidir. Diyetin amacı, kişinin kendisinin ayarlayabileceği, esnek, uyarlanabilir ve sürdürülebilir bir yaşam tarzı haline getirmesine yardımcı olmaktır. Beslenme düzenlemelerinin yanı sıra düzenli fiziksel aktivite de önemlidir.

Obezite tedavisinin ikinci seçeneği ise tıbbi yöntemlerdir. Obezite, hormonların düzenli salgılanmasıyla ilgili birçok önemli süreci içerir. Açlık, yemek yeme ve tokluk sinyallerinin beyne iletilmesi, alınan gıdaların bileşimi, enerji tüketimi ve metabolik tepkiler gibi bu süreçler hormonlar tarafından kontrol edilir. Hormonal dengenin bozulması obeziteye yol açabilir. Bu nedenle, hormon düzenleyici ilaçlar veya cerrahi müdahale gibi tıbbi tedaviler kullanılabilir. Ancak bu tür tedaviler, bir endokrin uzmanı tarafından değerlendirilmelidir ve yalnızca altta yatan sorun varsa gereklidir. Örneğin, bazı hormonlar (insülin, grelin, leptin, tiroid vb.) kilo alımı ve kaybı üzerinde etkilidir.

Bir diğer obezite tedavi seçeneği ise obezite cerrahisidir. Cerrahi müdahaleler, diyet ve egzersizle kıyaslandığında obezite tedavisinde daha yüksek başarı oranlarına sahiptir. Obezite cerrahisi, sadece estetik görünümü iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda yaşam kalitesini artırır. Obezite cerrahisi sonucunda kalıcı kilo kaybı sağlanır, bu da kalp ve damar hastalıkları, psikolojik sorunlar ve uyku apnesi gibi sağlık sorunlarına karşı koruma sağlar. Her obezite hastası için cerrahi yöntem kişiselleştirilir ve hastalar ameliyat sonrası kısa süre içinde iş ve sosyal yaşamlarına geri dönebilir. Obezite cerrahisi, ideal kiloya ulaşmak için etkili bir yöntemdir ve hastaların yaşam kalitesini artırabilir.

Obezite hakkında sık sorulan sorular 

Obezite nelere sebep olur?

Obezite, çağın en yaygın sağlık sorunlarından biri olarak kabul edilir. Bu durum, vücutta aşırı yağ birikimi nedeniyle sağlığı olumsuz etkileyen bir durumu ifade eder. Obezite, dünya genelinde ve ülkemizde artan bir sorun olup, sağlık harcamalarını artıran, bireylerin yaşam konforunu düşüren ve hızla tedavi edilmesi gereken bir sağlık problemidir.

Sağlıksız beslenme alışkanlıkları ile fiziksel aktivitenin yetersizliği gibi etkenlerin bir araya gelmesi sonucunda obezite ortaya çıkar. Obezite, birçok sağlık sorununun başlangıcıdır. Uyku apnesi, astım, polikistik over sendromu, diyabet, yüksek tansiyon, safra kesesi hastalıkları, gut, karaciğer yağlanması, osteoartrit, düzensiz adet döngüleri, solunum sorunları, migren ve çeşitli kanser türleri gibi bir dizi sağlık problemine zemin hazırlar. Ayrıca fazla kilo alımına bağlı olarak ortaya çıkan estetik endişeler, psikolojik sorunların tetikleyicisi olabilir.

Obeziteye karşı mücadele, sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmak, düzenli fiziksel aktivite yapmak ve gerekli tedavi yöntemlerini uygulamakla mümkün olabilir. Obeziteyi tedavi etmek, bireylerin sağlığını korumak ve yaşam kalitesini artırmak için büyük bir adımdır. Bu nedenle obeziteye karşı bilinçli bir mücadele önemlidir.

Obezite tedavisinde önemli noktalar nelerdir?

Obezite, yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen ve tedavi edilebilen bir kronik hastalıktır. Obezite tedavisi, bireye özgü bir yaklaşım gerektirir ve farklı yöntemleri içerir. Obezitenin etkili bir şekilde tedavi edilmesi için tıbbi beslenme (diyet) tedavisi, egzersiz tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, ilaç tedavisi ve cerrahi yöntemler gibi farklı yaklaşımlar kullanılır. Bu tedavilerde hekim, diyetisyen, psikolog ve fizyoterapist gibi uzmanların işbirliği önemlidir. Ayrıca, bazı durumlarda obezite cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilir.

Obezite nasıl önlenir?

Fazla kilolardan kurtulmak ve kilo kontrolü sağlamak için mutlaka uzman desteği alınmalı ve uygun bir tedavi planı oluşturulmalıdır. Aynı zamanda fiziksel aktivite seviyesi artırılmalı, günlük yürüyüşler ve egzersizler düzenli bir alışkanlık haline getirilmelidir. Obezite ile mücadele etmek için aşağıdaki yöntemler de kullanılabilir:

Raf ömrü uzun, kalorili hazır gıdalardan kaçınılmalıdır.

Doğal olmayan şeker tüketimi sınırlanmalı ve günlük tuz alımına dikkat edilmelidir.

Sağlıklı pişirme teknikleri tercih edilmelidir.

Gün boyunca vücudun ihtiyaç duyduğu su miktarı içilmelidir.

Yemek alışkanlıkları gözden geçirilmeli ve yemekler yavaşça yenmelidir.

Yağ tüketimi konusunda dikkatli olunmalı, doymuş yağlar mümkün olduğunca sınırlanmalıdır.

Besin çeşitliliğine özen gösterilmeli ve her besin grubundan dengeli bir şekilde beslenilmelidir.

Sebze ve meyveler mevsimlerine uygun olarak tüketilmelidir.

Alkol tüketiminden kaçınılmalıdır.

Bu önerilere uyarak sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyebilir ve obeziteyi kontrol altına alabilirsiniz.

Obezite kanser yapar mı?

Obezite kanser riskini artırır ve bunun altında yatan mekanizma şu şekildedir: Yağ dokusu, yüksek miktarda östrojen üretir. Yüksek östrojen seviyeleri meme, rahim ve bazı diğer kanser türlerinin gelişimine yol açabilir. Ayrıca obez bireylerde genellikle yüksek insülin seviyeleri veya insülin direnci bulunur ve bu, bazı tümörlerin gelişimini tetikleyebilir. Yağ hücreleri, adipokine adı verilen hormonları üretir ve bu hormonlar kötü huylu hücrelerin büyümesini hızlandırabilir. Obez kişilerde sıklıkla, kanser riskini artırabilen (düşük düzeyde kronik veya sub-akut) enfeksiyonlar bulunur. Kansere yol açan diğer muhtemel mekanizmalar arasında değişmiş bağışıklık yanıtları ve oksidatif stres yer alır.

Aşırı kilo ve obezite aynı zamanda rahim kanseri ile de ilişkilendirilir. Obez veya aşırı kilolu kadınlar, menopoz durumlarına bakılmaksızın, normal kilolu kadınlara göre 2-4 kat daha fazla rahim kanseri riski taşırlar. Bu nedenin kesin olarak ne olduğu hala tam olarak anlaşılmamıştır, ancak şeker hastalığının, düşük fiziksel aktiviteyle birlikte bu rolü oynadığı düşünülmektedir. Ayrıca, yağ hücreleri tarafından üretilen yüksek seviyedeki östrojenin de etkisi vardır. Menopoz sonrasında yumurtalıklar hormon üretmeyi bıraktığında, yağ hücresi östrojenin ana kaynağı haline gelir. Bu nedenle obez kadınlar daha yüksek östrojen seviyelerine sahiptir ve bu da östrojen reseptörüne sahip meme tümörlerinin hızlı büyümesine yol açabilir.

Erkekler arasında yüksek beden kitle indeksi kolorektal kanser riskini artırır. Bel bölgesindeki yağlanma (bel çevresi ölçümleri ile belirlenir) bu risk faktörünün bir göstergesidir. Araştırmalar, obez ve aşırı kilolu bireylerde pankreas kanseri riskinin arttığını göstermektedir ve bunun nedeninin geniş bel çevresi olduğu düşünülmektedir.

Aşırı kilolu ve obez kişilerin, sağlıklı kilolu kişilere göre yemek borusu kanseri riski yaklaşık iki kat daha fazladır. Bunun nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, obez kişilerin reflü veya barret hastalığı geçmişinin etkili olabileceği düşünülmektedir.

Safra kesesi kanseri riski, yüksek beden kitle indeksi ile birlikte artar. Bu risk artışı, obez bireylerde safra kesesi taşlarının daha yaygın olduğu göz önüne alındığında meydana gelir. Safra kesesi taşları safra kesesi kanseri için önemli bir risk faktörüdür. Tiroid kanseri ve böbrek kanseri de obez bireylerde daha sık görülme eğilimindedir, ancak bu neden tam olarak anlaşılamamıştır.

Obezite ölümcül müdür?

Obezite, birçok hastalık ve erken ölüm riskini önemli ölçüde artıran ciddi bir sorundur. Obezite ile mücadele eden 25 yaşındaki bir erkeğin yaşam beklentisi %22 oranında azalır ve yaşam süresi 12 yıl kısalır. Obezite, yaşam süresi üzerinde önemli etkilere sahiptir.

Obezite hangi yaşta görülür?

Obezite, kadınlarda daha sık görülen ve her yaşta karşımıza çıkabilen bir sağlık sorunudur. Kadınlar için kilo alımı, gebelik ve emzirme dönemlerinde süt yapımını arttırma amacıyla gereksiz gıdaların tüketilmesi, her doğumda alınan kiloların kalıcı hale gelmesi ve östrojen hormonunun yağ dokusunu artırıcı etkisi gibi faktörlerin birleşmesiyle daha kolay olabilir. Bu nedenle ev işleri yorgunluğu, aktif ve hareketli yaşam tarzıyla karıştırılmamalıdır. Ayrıca günümüzde yanlış beslenme nedeniyle obezite, küçük çocuklar ve ergenler arasında da önemli bir artış göstermektedir.

Neden kilo alınır?

Kilo almanın nedenleri arasında en önemlisi ailesel yatkınlığın varlığıdır. Bununla birlikte, kilo alma sebepleri arasında eğitim düzeyi, yaşam tarzı, iş koşulları, yaş, cinsiyet, yeme hızı, yiyecek tercihleri, hazır gıdalar ve fast food alışkanlıkları, alkol tüketimi, medeni durum, boşanma, iş değişikliği, sosyokültürel faktörler, sigara bırakma, psikolojik durum, kadınlarda adet düzeni ve menopoza girme gibi etkenler de yer almaktadır. Ayrıca, kilolu bireylerin aile geçmişlerinde yer alan hastalıkları hakkında bilgi sahibi olmaları önemlidir, çünkü bu hastalıklar hem kilo almanın nedeni olabilir hem de kilo alımının ardından diyabet, kalp hastalıkları gibi önemli ailevi sağlık sorunları genç yaşlarda ortaya çıkabilir. Örneğin, dedesinde diyabet bulunan bir kuşağın torunları, genç yaşta şeker hastalığına yakalanma riski taşıyabilirler. Genç yaşlarda hipertansiyon, kalp hastalıkları ve kalp krizleri giderek artmaktadır. Kanser hastalığının hızla artmasının arkasındaki önemli nedenlerden biri de obeziteye bağlıdır.

Obezite cerrahisi nedir?

Obeziteyi tedavi etmek amacıyla sindirim sistemine cerrahi müdahalede bulunulmasına obezite cerrahisi adı verilir. Obezite cerrahisi, her hasta için özelleştirilmiş bir şekilde uygulanır ve yöntemler hastadan hastaya değişebilir.

Kaç çeşit obezite cerrahisi yöntemi vardır?

Obezite cerrahisi düşünen kişilere, bir obezite cerrahisi uzmanı tarafından mevcut tüm yöntemler hakkında ayrıntılı bilgi sunulacaktır. Obezitenin tedavisinde kullanılan cerrahi yöntemler şunlar olabilir: Tüp mide ameliyatı, mide bypass cerrahisi, mini gastrik bypass, duodenal switch…

Kimler obezite cerrahisi olabilir?

Obezite cerrahisi için uygun hasta seçimi aşağıdaki kriterlere dayanmalıdır:

Vücut Kitle İndeksi (VKİ) en az %80’in üzerinde olmalı veya VKİ 40 kg/m2’nin üzerinde olmalıdır.
VKİ 35-40 kg/m2 arasında ise eşlik eden hipertansiyon, diyabet, uyku apnesi gibi hastalıkların varlığı söz konusu olmalıdır.
Hasta 18-65 yaşları arasında olmalıdır.
Obezite en az 3 yıl süredir devam etmelidir.
Hormonal hastalıkların yokluğu sağlanmalıdır.
İlaç ve diyet tedavilerine rağmen, en az 1 yıl boyunca kilo verilememiş olmalıdır.
Kronik alkol veya ilaç bağımlılığı bulunmamalıdır.
Hasta, cerrahi yöntemin önemini, olası riskleri ve ameliyat sonrası karşılaşılabilecek istenmeyen durumları anlayabilecek psikososyal düzeye sahip olmalıdır.
Kabul edilebilir bir ameliyat riskine sahip olmalıdır.
Hasta, cerrahi ekiple uyum içinde olmalı ve tedavisini fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik açıdan sürdürebilmelidir.

Obezite psikolojik sorunlara neden olur mu?

Obezite, fiziksel sağlığı tehdit etmesinin yanı sıra, bireyin zihinsel sağlığını da olumsuz etkileyebilen bir durumdur. Obezite sıkça depresyon ve diğer psikiyatrik bozukluklara yol açabilir. Bugünün hızla değişen sosyokültürel ve teknolojik ortamı, kültürel çatışmaların artışı, moda ve eğilimlerin değişmesi gibi faktörler yeme bozukluklarının ve obezitenin artmasına katkıda bulunmaktadır. Obezite ile psikopatoloji arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda, normal kilolu bireylere kıyasla obez hastalarda daha düşük bir benlik değeri, özellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, uyku bozuklukları ve kişilik bozuklukları riskinin daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Benlik değeri ile obezite arasında doğrusal bir ilişki olduğuna dair bulgular da mevcuttur.

Bağlanma kuramı, bireylerin kişilerarası ilişkilerini anlamamıza yardımcı olan bir teoridir ve bağlanma tarzının özsaygı ile ilişkili olduğunu öne sürer. Obezite sorunu yaşayan bireylerle yapılan araştırmalarda, güvensiz bağlanma puanlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Güvensiz bağlanan bireyler, genellikle kilo sorunları yaşayan, düşük özsaygıya sahip, yetersizlik ve işe yaramazlık hissi içinde olan ve başkalarının onları reddetmesine daha duyarlı bireylerdir. Güvensiz bağlanmanın sonucunda, çocuklar veya yetişkinler, kişisel farkındalığın eksik olduğunu fark edemezler ve kendi değerlerini ve sevilebilirliklerini sorgularlar. Bu kişisel eksikliklerle başa çıkma isteği, sıkı diyetler ve kilo kaybı çabalarıyla ifade edilebilir. Bu nedenle “diyet yapmak ve kilo vermek”, kişinin gücünü ve kontrolünü yeniden kazanmasına, en azından dış görünüşünü yeniden tanımlamasına yardımcı olabilir.

Obezite için psikolojik tedavi mümkün mü?

Obezitenin tedavisinde birçok farklı yöntem bulunmaktadır, bunlar arasında cerrahi işlemler ve diyet programları gibi geleneksel yöntemler bulunmaktadır. Ancak son yıllarda obezite tedavisine “psikolojik destek odaklı yaklaşımlar” ve “psikoterapi” gibi yeni tedavi modelleri eklenmiştir. Araştırmalar, obezite sorunu yaşayan bireylerde psikolojik rahatsızlıkların yaygın olduğunu göstermekte ve obezitenin diğer psikiyatrik rahatsızlıklarla birlikte sıkça görüldüğünü belirtmektedir. Bu nedenle obezite tedavisinde, obezite kaynaklı psikolojik sorunların ele alınması büyük önem taşımaktadır.

Diğer bir açıdan bakıldığında, obezitenin tetikleyici nedenleri arasında yer alan ve kişinin aşırı yeme alışkanlıklarına neden olan psikolojik sıkıntıların tedavi edilmesi, kilo kaybının kalıcı hale gelmesine yardımcı olabilir. Obezite ile psikopatoloji arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar, normal kilolu bireylerle karşılaştırıldığında obez bireylerde daha düşük benlik değeri, özellikle depresyon, psikososyal yetersizlik, kaygı bozuklukları (sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk), cinsel işlev bozuklukları, uyku problemleri ve kişilik bozuklukları riskinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Farmakolojik ya da davranışsal tedaviler gibi pek çok tedavi yönteminde, kilo kaybının ardından hastaların yoğun stres altında eski yeme alışkanlıklarına geri döndüğü gözlenmiştir. Her başarısız diyet girişiminin yeme bozukluğunun gelişimine ve kilo alımına katkıda bulunduğunu düşünürsek, obezitenin tedavisinde diyet programlarının yanı sıra bireysel terapi ve grup terapisi destekli tedavi modelleri ile kişinin “kendini iyi hissederek kilo vermesi” ve böylece kalıcı kilo kaybı sağlaması mümkün olabilir.

Obezite tedavisinde etkili bir terapi yaklaşımı, “bilişsel-davranışçı terapi”dir. Bu terapide, hastaların çevresel uyarıları ve açlık hissini yanlış yorumladığı, bunun rahatsız edici duygulara ve ardından yeme davranışına yol açtığı tez edilir. Bilişsel yeniden yapılandırma teknikleri kullanılarak, yemek ve diyetle ilgili işlevsel olmayan düşünceler, negatif duygular, motivasyon bozucu tutumlar ve bu düşünce hataları tanımlanır. Bu sayede kişiye daha sağlıklı ve akılcı düşünme becerileri, daha iyi hissetme yetisi ve daha sağlıklı başa çıkma davranışları kazandırılır. Bu yaklaşımın uygulandığı, obezite tedavisinde bireysel psikoterapiler ve grup terapilerinde yüksek etkililiğe sahip olduğu gösterilmiştir. Bilişsel-davranışçı terapi ile obezitenin yol açtığı psikolojik rahatsızlıkların tedavi edilmesi mümkündür.

Çocuklarda obezite görülür mü?

Değişen beslenme alışkanlıkları nedeniyle günümüzde önemli bir sağlık sorunu haline gelen “obezite,” sadece yetişkinleri değil aynı zamanda çocukları da etkileyen ciddi bir sorundur. Çocuklardaki obezitenin temel nedenleri arasında aile geçmişi ve genetik faktörler kadar yemek alışkanlıkları da bulunmaktadır. Yağ dokusu oranı yaşla birlikte değişiklik gösterir. Bu oranın anormal bir şekilde artması sonucu ortaya çıkan obezite, vücutta fazla yağ birikmesine yol açarak hem fiziksel hem de psikolojik sorunlara neden olan bir enerji metabolizması sorunudur. Bu rahatsızlık, zaman içinde yüksek tansiyondan diyabete ve kalp-damar hastalıklarına kadar bir dizi ciddi sağlık sorununa yol açabilir. Yağ hücrelerinin sayısı, ergenliğe kadar sürekli olarak artar. Bu artışın hızı yaşlandıkça azalır. Bu nedenle, çocukluk dönemindeki kilonun, ilerleyen yaşlarda obezite riski ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Bebeklikten 6 aylık dönemden, 4-5 yaşlarına ve ergenlik dönemine kadar, çocuklarda obezitenin en yaygın görüldüğü yaş aralıklarıdır. Obezite sorunu yaşayan çoğu çocukta altta yatan başka bir sağlık sorunu bulunmaz. Çocukluk çağı obezitesinde, alınan kalori miktarı ile fiziksel aktivite arasında ciddi bir dengesizlik söz konusudur. Bu nedenle, çocuklarda obezitenin önlenmesi ve tedavisi için dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinilmesi ve fiziksel aktivitelerin desteklenmesi gereklidir. Çocukluk döneminde tedavi edilmeyen obezite; kalp, karaciğer ve endokrin gibi önemli hastalıkların artmasına yol açarak çocukların yaşamlarını ciddi şekilde tehdit edebilir.

Çocuklarda obezite nedeni nedir?

Çocuklarda görülen obezitenin temel nedenlerinden biri, aileden gelen genetik mirasın etkisidir. Bilimsel araştırmalar, genetik faktörlerin çocuklardaki obeziteye katkıda bulunduğunu doğrulamıştır. Ancak, obeziteye yol açan temel etkenler arasında gereğinden fazla kalori alımı, yanlış beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivitenin yetersizliği önemli bir rol oynamaktadır. Şişmanlığın altında yatan diğer faktörler arasında ise hormonal dengesizlikler ve genetik hastalıklar da yer almaktadır.

Aşırı-kontrolsüz internet kullanımı çocuklarda obeziteye neden olur mu?

Günümüzde bilgisayar ve internet kullanımı, özellikle çocukların yaşamlarını önemli ölçüde etkileyen bir unsur haline gelmiştir. İnternet kullanımı, birçok özellikle bağlı olarak, çocukların hayatlarında farklı şekillerde değişiklik göstermektedir. İnternetin, iletişimden eğitime birçok alanda sağladığı faydaların yanı sıra, çocuklar için kontrolsüz bir şekilde kullanıldığında, ruhsal ve fiziksel sağlıklarını olumsuz etkileyebilir. İnternet kullanımı, amaç, etkinlik, yaş ve cinsiyet gibi faktörlere bağlı olarak çeşitlenmektedir.

Çocukların uzun süreler boyunca internet kullanması, hareketsizlik, yeme düzensizlikleri ve ortopedik sorunlar gibi sorunlara yol açabilmektedir. Bu durum, çocukların sosyal çevrelerinden giderek uzaklaşmalarına, hareketsiz bir yaşam sürdürmelerine ve yemek alışkanlıklarının bozulmasına neden olabilir. Sonuç olarak, kilo alımı hızlanır ve obezite riski artar. Aynı zamanda, uzun süreli internet kullanımı duruş bozukluklarına ve oturup bozukluklarına yol açarak, büyüme çağındaki çocukların kas ve iskelet sistemini olumsuz etkileyebilir. Kontrolsüz internet kullanımı, çocuklarda görme problemleri gibi sağlık sorunlarına da neden olabilir.

Çocuklarda obezite nasıl önlenir?

Bebeğin düzenli sağlık kontrolleri aksatılmamalıdır, çünkü bu kontroller erken dönemde obezite riskini belirlemeye yardımcı olabilir. Bebek her ağladığında beslenmemelidir ve çocuğun beslenme alışkanlıkları ile alınan gıdalar ailenin kontrolünde olmalıdır. Bu sayede obezite riski bebekler için azaltılabilir. Televizyon izlerken çocuğun beslenme alışkanlığı geliştirilmemeli, aksine ailece bir arada yemek yeme alışkanlığı teşvik edilmelidir. Bu sayede obezite riski azaltılabilir. Fast food, cips, çikolata ve şekerli gıdalar gibi sağlıksız besinlerin tüketiminden kaçınılmalı, mümkünse çocuğun bu tür gıdalarla tanıştırılmamasına özen gösterilmelidir. Küçük yaşlardan itibaren, çocuk her türlü spor aktivitesini desteklemeli ve teşvik etmelidir. Obezite sorunuyla başa çıkmak için uzman yardımı alınması önemlidir.

Obeziteden neden korkulmalı?

Şişmanlık, obezite ile birlikte gelerek akciğer kapasitesini %20-30 oranında azaltır. Eğer buna sigara içimi veya kronik bronşit gibi hastalıklar da eklenirse, kişi bir süre sonra solunum sorunları yaşayabilir. Şişmanlık tarafından etkilenen belki de en büyük sağlık sorunu şeker hastalığıdır. Şişman bireylerde şeker hastalığı gelişme riski, normal kilolu bireylere göre 40 kat daha yüksektir. Ayrıca, ailesinde şeker hastalığı öyküsü olan şişman bireylerin, kırk yaşından sonra şeker hastalığına yakalanma olasılığı %100’e ulaşır. Farklı bir mekanizma ile şişman kişilerde tansiyon yüksekliği riski normal kilolu kişilere göre 4-5 kat daha fazladır. Hipertansiyonla birlikte kalp hastalığı ve kalp krizi riski de 3-4 kat daha yüksektir. Şaşırtıcı bir şekilde, şişman bireylerde kansere yatkınlık normal bireylere göre belirgin şekilde artmıştır. Özellikle akciğer kanseri riski 2-3 kat, over ve prostat kanseri riski ise 2 kat daha fazladır. Obezitedeki başka bir sorun da safra kesesi taşlarının oluşma olasılığının artmasıdır. Normal kilolu bir bireye göre safra kesesi taşı riski 4-5 kat daha yüksektir. Ayrıca, karaciğer yağlanması riski de obez bireylerde önemli ölçüde artar. Şişmanlığın başka bir boyutu, kişinin kendi durumuyla memnuniyetsizliği ile ilgilidir. Bu durum, depresyona hızlı girmesine ve şiddetli depresyon yaşamasına yol açabilir.

Obezite böbrek taşı riskini artırır mı?

Böbrek taşı oluşumu riskini artıran en önemli faktörlerden biri obezitedir. Bu nedenle kilo sorunu yaşayan bireyler, özelleştirilmiş beslenme programları ile ideal kilo seviyelerine ulaşmalıdır. Günlük egzersizler de böbrek taşlarından korunmada etkili bir rol oynar, çünkü kilo alımını önler. Bu nedenle sağlıksız diyetlerden, özellikle kilo verme amacı güden protein diyetlerinden kaçınılmalıdır. Yüksek tansiyon da taş oluşum riskini artırabilir. Yüksek tansiyon hastaları, ilaçlarını düzenli olarak kullanmalı ve tuz alımını sınırlamalıdır.

Kilo vermek neleri değiştirir?

Yapılan bilimsel araştırmalara göre, 5 kilo kaybı şeker hastalığı riskini %50 azaltabilir. Bu nedenle şekerle ilişkili ölüm oranları %40 azalır ve kişinin yaşam süresi 3-4 yıl uzar. 10 kilo vermek ise ölüm riskini %20, kansere bağlı ölüm riskini %37 ve kansere yakalanma riskini %40 azaltır. Kalp hastalığına bağlı ölüm riski %15 azalırken, kişilerin hastaneye yatma olasılığı %25 azalır. 10 kilo vermek, yaşam süresini 5-6 yıl uzatabilir.

Obezite ilacı var mıdır?

Obezitenin tedavisi için farklı tıbbi yöntemler mevcuttur, ancak bu tedavi seçenekleri bir endokrinoloji uzmanı tarafından yönlendirilmelidir. İnternette bulunan ve “Obezite ilaçları” olarak pazarlanan ürünleri doktora danışmadan kullanmamak önemlidir. Doktor, kişileri obezite tedavisi hakkında bilgilendirecek ve uygun tedavi seçeneklerini önerecektir.